top of page

Neden İngilizce Öğrenemiyoruz?


Türkiye'de İngilizce biliniyor, fakat konuşulamıyor. Suç maalesef kimsede değil. Yedi-sekiz senedir bilfiil İngilizce öğreten biri olarak bu konuda toplumda gözlemlediğim ve akademik literatürün bahsettiği sebepleri ve eğitimeme entegre ettiğim, faydasını gördüğüm çözümleri sizinle paylaşmak istiyorum. İyi seyirler.


## 1. Ezberci Eğitim


Ezberci eğitim dediğimiz zaman tam olarak neyden bahsettiğimizi bilmemiz gerekiyor. Bununla ilgili yazılan çizilen malzemeyi okudum, tam olarak neyi beceremediğimizin de farkında değiliz. Sınavlar konusunda birey olarak yapabileceğimiz çok az şey var, o yüzden eğer sizi ilgilendirmiyorsa videonun bu kısmına geçebilirsiniz ve inanın bana Türkiye'deki eğitim çok küçük bir engel.


İngiliz Dilbilimci Michael Halliday dili nasıl tanımlamış, bakalım; "Dilin kişilerarası fonksiyonu; toplumun üyeleri arasındaki ilişkiyi kurmak, devam ettirmek ve açıkça belirtmektir."


Öncelikle eğitim ve ölçme sistemini bu tanım çerçevesinde vivsekt etmemiz gerekiyor. Sınavları eğitim başlığı içinde değerlendirmeyeceğim, bu sebepten Eğitim ve Ölçme olarak ayırdım. Eğitimden bahsettiğim zaman sınavları hariç tutuyorum.


Milli Eğitim'in İngilizce müfredatını okursanız, iyimser bir saflıkla iletişime ciddi önem verildiğini görürsünüz. Hedefler, önerilen aktiviteler, istenilen sonuçlar, hepsi kağıt üstünde ciddi fayda sağlayacak uygulamalar, bunları hazırlayanlar, ne yaptıklarını bilen insanlar, ki birkaç tanesiyle oturup konuşma fırsatım oldu.


Kitapları hazırlayanlarla ise konuşmadım, konuşmasam daha iyi çünkü kalplerini kırarım.


Eğitimi ülkeden ayırıp incelediğimiz zaman hiçbir problem göze çarpmıyor. Ülkeye eklediğimiz zaman işlemiyor. Bunun büyük sebeplerinden biri dil öğreniminde ulaşmaya çalıştığımız nihai sonuç.


Zorunlu eğitim sürecinde dil öğrenimi "bir sonraki aşamaya geçmek" için önemli. Ve bir sonraki aşamaya geçmek matematik ve fizik gibi müsbet bilimlerde oturup çalışıp "ezberleyip" sınava girmekten başka bir şey değil, nitekim bu alanlarda uzman kişiler bunu doğru bulmuyor. Doğru bir iş yapmadığımızı herkes dillendiriyor, uzmanlık alanım İngilizce olduğu için İngilizcede ne yapıyoruz ondan bahsedeceğim.


Bu uygulamanın getirdiği deneyimler ise hayatın geri kalanında da kişilerin İngilizce öğrenme kabiliyetlerine etki ediyor.


Dil öğrenmek ve öğretmek; doğası gereği, matematik, fizik, biyoloji gibi diğer dallardan farklı çünkü iletişim tamamen sosyal bir uğraş, ve iletişim olmadan dil öğrenimi mümkün değil.


Fakat ölçme değerlendirme yöntemlerimizin, yani sınavlarımızın, amacı; Öğrencilerin dili kullanmadaki becerilerini değil, dildeki birkaç kalıbın ezberlenmesi ve doğru yerlere yerleştirilmesi üzerine, bu amacını dahi yerine getiremiyor ve işin sonunda elimizde soru tiplerini adı gibi bilen ama öğrendiği dilde bir deyime bile hakim olmayan öğrenciler oluyor.


Bu yaklaşım, dilin biçiminin yani halk dilinde gramerin, dili tamamen anlatabileceği, anlamdan ve ifadeden bağımsız, matematiksel olarak açıklamanın mümkün olduğu ve matematik gibi öğrenilebileceği zannedilen ucube, amorf bir varlığa indirgiyor.


Dilbiliminde adı bile var, Formalism, yani biçimcilik. Sayısalcılar için dilbilimi.


Bilişsel Dilbilimci John Taylor, "The Mental Corpus, How Language is Represented in the mind" kitabında biçimci dilbilimini eleştiriyor; "kuralı öğrenmek ve birkaç yerde kullanmak dili edinmek değildir." diyor. Yetişkinlerle çalışmalarım da bana aynı şeyi gösterdi. Eğer "Have to" yapısını öğrendiyseniz, bunu ilk başlarda birkaç fiile uygulayabilirsiniz, ve ölçüm yaparken eğer bu fiilleri sorarsam ve siz de doğru cevap verirseniz, "Have to" yapısını tam olarak kavramışsınız gibi yanlış bir fikre sahip olabilirim.







İşte sınav sistemi John hocanın dediğinin tam tersini yapıyor. "Kuralı öğrendiysen, İngilizceyi de öğrendin demektir." diyip, iki üç soruyu çözeni kapı dışarı ediyor ve eğitim yapılan sistemin hiçbir önemi kalmıyor, çünkü ölçme değerlendirme dilin konuşulması için gereken kabiliyetleri ölçmüyor.


Bu bilgilerin ışığında sınav eğitimi alan öğrencilerimle konuştuğum en önemli konu sınav sonrası. Sınav sonrasında nerede olmak istiyorsanız, bunu akılda bulundurun.


Sınavlara çalışmak konusunda ekstra bir video gelecek. Konumuz konuşamamak.


2. Neden İngilizce Öğreniyorum?


Herkes öğreniyor, bütün dünya biliyor, lazım, artık üçüncü dil soruyorlar falan filan. Bu amaçlar geçerli değil. Çinceyi ana dil olarak konuşanların sayısı İngilizceyi konuşanların 2.5 katı. Aradaki İspanyolcayı söylemedim bile.






Üstelik, ikiyle yetinmeyip üçüncü dili kim soruyor? Şirketler soruyor. Amacınız bir HR elemanının yaptığı testten geçmekse milli eğitimle dile aynı çerçeveden bakıyorsunuz demektir, e bu da defaatle fayda katmadığı kanıtlanmış bir bakış açısı. Önemli olan kendi ihtiyaç ve isteklerimizi tespit etmek.


İngilizce konuşmak isteyen, ya da kendilerini İngilizce konuşmak zorunda hisseden insanların kendilerine sormaları gereken çok önemli bir soru var.


1. Neden İngilizce Öğreniyorum?


Oturup bir kağıda bunları yazın. Yazdıklarınız "para kazanmak" gibi somut sebepler de olabilir, "Kültürü merak ediyorum" gibi soyut sebepler de olabilir. Arada sırada da okuyun.


Mısır çarşısı esnafı nasıl o kadar çok dili iletişimde kullanabiliyor? Çünkü "Neden İngilizce Öğreniyorum?" sorusuna inatçı ve geçerli sebepleri var. Satışlarını artırmak, turistlere satış yapabilmek.


Oyun oynayan gençler nasıl İngilizceye ciddi yatkınlık gösteriyor? Çünkü belirli bir sosyal çevrede bulunmak istiyorlar, oyun dünyası kolektif ve çevrimiçi bir toplum ve bu toplum ağırlıkla İngilizce konuşuyor. Yine inatçı ve geçerli bir sebep.


O yüzden biz de dili kullanarak direkt fayda sağlayabileceğimiz uğraşlara yönelmeli, buradan edindiğimiz motivasyonu ise itici güç olarak arkamıza almamız gerekiyor.


"Nasıl İngilizce öğrenirim?" sorusuna genelde verildiğini duyduğum "Hayatınıza entegre edeceksiniz!" cevabı çok klişe bir cevap ve yardımcı olmak dışında her şeyi yapıyor. "Problem bende o zaman." diye düşünmeye sebep olabiliyor, ve bazen maalesef problem gerçekten de öğrencide oluyor. Kavrama kabiliyeti ya da zekasıyla değil, dile bakışıyla alakalı oluyor ve verilen cevap öğrencinin yanlış inançlarına meydan okumuyor.


Motivasyon konusu biraz derin. Fakat bu soruyu cevapladıktan sonra kolaylaşıyor. Videonun devamında motivasyona da değineceğiz.



Language Anxiety



İngilizce öğretmenlerinin Freud'u Krashen'e göre, dilin edinilmesini bilişsel olarak direkt engelleyen üç filtre var;


1. Motivasyon

2. Özgüven

3. Anksiyete


Krashen, bu filtreleri belirlediği zaman "Dil anksiyetesi" ayrı bir endişe bozukluğu olarak tanımlanmıyor. Ama mantık aşağı yukarı aynı.


Horwitz, Horwitz ve Cope'un -evet, İki tane horwitz var.- 1986'da yazdığı "Foreign Language Classroom Anxiety" makalesi, bu konuya ilk dikkat çeken yazılardan ve dil anksiyetesini "İngilizce öğrenmekten ortaya çıkan kendini algılama, inanç, his ve davranışlar bütünü." olarak ayrı bir anksiyete tipi olarak tanımlıyor. Krashen'in filtrelerinden dört sene sonra.



Cem Yılmaz'ın Fundamentals gösterisinde İngilizceye bir gönderme var. Araştırmalara cuk diye oturuyor.


Türkiye'de yapılan inanç envanterlerine göre, "Eğer doğru konuşamayacaksam hiç konuşmayayım" diyen öğrencilerin sayısı çok yüksek. İngilizce öğrenen Üniversite öğrencilerinin en büyük kaygı kaynağı da telaffuz. Araştırmalar üniversite hazırlık öğrencileri üzerinde yapıldığı için yetişkinler demedim, yoksa çalışma hayatına atılmış bireylere da sirayet ettiğini tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim.


Çoğu anksiyete bozukluğu gibi bunun da gerçekle bağlantısı yok ve genelde negatif değerlendirilme korkusu ve sosyal anksiyeteyle bağıntılı olarak kendini gösteriyor. Tabii ben klinik psikolog değilim ama araştırmalar genellikle dilbilimi ve eğitim bilimleri ana bilim dallarından geliyor ve burada öğretmen tarafından önleyici önlemlerin alınması salıkveriliyor.


Peki bu anksiyete neden ortaya çıkıyor ve nasıl yok edebiliriz?


Bu anksiyete daha çok İngilizce eğitimi alınan süre içinde maruz kalınan uygulamalarla daha şiddetli ya da daha yumuşak vuku bulabiliyor. Eğer ki yapılan yanlışlar, öğretmenler tarafından küçümseyici ve cezalandırıcı biçimde düzeltiliyorsa, öğrencinin dil anksiyetesi ağırlaşabiliyor, bunun tam aksine öğretmen eğer anlam ve ifadeye önem veriyor, gramer mükemmeliyetçisi bir tavır takınmıyorsa, öğrencinin anksiyetesini azaltma ve öğrencinin dile karşı olumlu inançlar geliştirmesine ön ayak olabiliyor.


Tabii ki, örnekleri artırabiliriz.


Genelde gerçek hayat, dil mevzubahis olduğu zaman sınavlara ve sınıf ortamına göre hatalara karşı daha bahşedicidir. Ölçme sistemlerimiz ve örgün eğitimde oluşturulan sınıf ortamı; uygulama kolaylığı, maliyet ve güvenilirlik konularını da göz önünde bulundurmak zorunda olduğu için maalesef gerçek hayat analoğu oluşturamıyor, bu da öğrencinin İngilizce hakkında negatif düşünce ve inançlara sahip olmasına sebep olabiliyor.


Bu şanssız durumun düzeltilmesi ise öğrenciye ve İngilizce öğretmenine bağlı. Öğretmenin dil anksiyetesini fark etmesi ve buna göre öğrencinin İngilizceye kontrollü maruz kalmasını fasilite etmesi, öğrencinin üretimini gözlemleyip uygun şekillerde düzeltmesi ve en önemlisi cesaretlendirmesi gerekiyor.


Birey, özerk olarak bu konuda aktif rol oynayabilir.


Fakat, demin de belirtmiştim, psikolog ya da klinik terapist olmadığım için bu konuda psikolojik tedavi önerisi veremem. Yalnızca eğitimci olarak taktığım birçok şapkadan biri olan eğitim koçu şapkamı takıp, alanımdaki akademinin önerdiği "best practice"-lerden bahsedebilirim. Bunlardan ikisi, Self talk ve farkındalık.


Self talk, Türkçe manasıyla "kendiyle konuşmak" sosyal olarak dışlanmanıza sebep olabilir, ama değecek faydalarını da göreceksinizdir. Kendinizi "...I can do this, This is easy..." gibi İngilizce pozitif telkinleri sesli tekrar etmek, İngilizceyi öğrenme ve konuşma konusunda yardımcı olurken, anksiyeteyi düşürme konusunda da positive self-talk biçiminde yardımcı oluyor.


Öğrencinin anksiyetenin farkında olması da strese ve gerginliğe sebep olan durumlarda kendi duygularını yönetme konusunda öğrenciye yardımcı olabiliyor, bunun yanında Krashen'in bahsettiği üç filtreden biri olan "Özgüven" filtresinin ortaya çıkmasını da engelleyebilir, çünkü sonuçta konuşamayan siz değilsiniz, sizi konuşturmayan şey anksiyeteniz. Bacağını kıran bir kişinin koşma kabiliyetini ölçmek ne kadar mantıksızsa, anksiyetesi olan birinin ilk seferde sorunsuz konuşmasını beklemek de o kadar mantıksız.


Her anksiyete gibi dil anksiyetesi de kişiye özel olarak vuku buluyor, ve eğitimciler olarak yaklaşımları da kişiden kişiye değiştirmek durumundayız.


Ben, beraber çalıştığım kişilerin dile bakış açılarını inanç envanteri kullanarak test etmeyi ve derslerimde buna göre davranmayı faydalı buluyorum. Özgüven ve motivasyon inşası konusunda inanç envanteri öğrenci hakkında birçok bilgiyi önümüze seriyor.


## 4. Motivasyon


İkinci başlıkta Neden İngilizce Öğreniyorum? Diye kendimize sormuştuk ve cevaplarda fayda aramıştık. Motivasyon kazanımı olarak güzel bir etkinlik.


Türkiye'de genelde daha iyi iş imkanları edinmek, işyerinin talep etmesi gibi faydası ilk başlarda belli olmayan motivasyon kaynakları ortaya çıkıyor. Bu sebepler çoğu insan için zoraki oluyor, insanlar kendileri istediği için değil, başkaları talep ettiği için dil öğrenme sürecine giriyor. Kendilerine katacağı faydayı düşünemiyor.


Kazanacağımız fayda ne kadar büyükse o kadar çok çalışırız, değil mi? Biraz öyle biraz değil.


Howard Gardner'a göre dil ediniminde iki tip motivasyon gözlemleyebiliyoruz. Instrumental, ve Integrative.

Instrumental, yani araçsal motivasyon; Kişilerin bir hedefe ulaşmak için dil öğrenmesi. Sınavlar, mülakat, daha çok para kazanmak gibi somut hedeflerle beslenen motivasyon.


ve Integrative, yani bütünleyici motivasyon; Kişilerin dili kullanarak kültürle iletişime geçmek, belirli bir sosyal yapının içinde bulunmak gibi istekleriyle beslenen motivasyon.


Zoltan Dörney, dürtüsel yapının hem araçsal hem de bütünleyici motivasyondan oluştuğunu, yalnızca oranlarının değiştiğini söylüyor. Ben de buna inanıyorum. Yurt dışına gitmek isteyen bir insan hem belirli bir sosyal yapının içinde bulunup kabul edilmek ister, hem de daha kazançlı iş imkanlarını değerlendirmek ister. Bu iki hedefin ağırlıkları da büyük ihtimalle aynı olmaz.


Motivasyonumuzu gidip motivasyon hırdavatçısından alabildiğimizi varsayarsak hangi motivasyonu almak daha iyi olurdu peki?


Burada işler biraz karışıyor. Yapılan araştırmalar dil kabiliyetinde birini diğerine tercih etmiyor. Bilimsel bir temeli olmasa da tecrübelerime ve gözlemlerime dayanarak şu tahminlerde bulunabilirim;


Kişiler hedef dillerinin kültüründe yer almak, sosyal yapıda var olmak istiyorsa, yani Bütünleyici motivasyon ağır basıyorsa, dil konusunda daha yaratıcı ve maceracı olabiliyor. Kendi başlarına duydukları ifadeleri öğrenebiliyor, sokakta nasıl konuşulduğunu (Colloqual language) öğrenmek için özellikle çalışma yapıyor, bazen sokak dili kullanıyor. Ama belirli bir hedef ve amaçları olmadığı için dili öğrenmek için gereken sistemik çalışmaya gönüllü yaklaşmıyor.


Eğer kişilerin somut bir hedefi varsa, yani araçsal motivasyona sahiplerse, egzersiz ve çalışmalara gönüllü yaklaşıyor ve dil hakkında daha çok bilgi sahibi oluyor. Kelime ve dil bilgisi konusunda hızlı ilerleme kaydediyor, akademik olarak daha başarılı olabiliyor. Fakat araçsal motivasyonu ağır basan kimseler dil konusunda insiyatif almaya yanaşmıyorlar. İletişimde önemli rol oynayan sokak diline aşina olmakta zorluk yaşıyorlar.


Motivasyon, türünden, cinsinden bağımsız olarak İngilizce öğrenmek konusunda olmazsa olmaz. Öğrenciler kendi motivasyonlarını kendileri bulabilir, ama öğretmenin de öğrencilerinin motivasyonlarını bulmalarına yardım etmesi ve yol göstermesi gerekiyor.


Neden İngilizce Öğreniyorum? kısmında bahsettiğimiz ve kağıda yazdığımız maddeler motivasyon sağlamak konusunda güzel bir egzersiz, şimdi size başka bir uygulamadan bahsedeceğim.


Bir kağıdın ortasından iki çizgi çekip kağıdı üçe ayırın ve en soluna şu anda dili kullanarak ne yapabiliyorsunuz onu yazın. Kağıdın en sağına ise İngilizceyi kullanarak ne yapmak istiyorsunuz onu yazın.


Kendinizi çizginin sağında yazılanları yapabilen biri olarak hayal edin, işte bu hayal ettiğiniz kişi sizin Ideal Second Language Self'iniz. Yani, "ideal ikinci dil benliğiniz".


Amacımız bu Ideal Second Language Self'e yaklaşmak. Bu ideale yaklaşmak için ne yapmanız gerekiyor, onu da en ortada boş kalan yere yazın.


Bitti, bu kadar. Önünüzde belirli uzun vadeli hedeflerimiz ve bu hedeflere ulaşmak için yapmanız gerekenler var.


Bu egzersizin devamında hedeflerinizi daha küçük, kısa vadeli hedeflere bölmelisiniz. Uzun vadeli hedefler insanı boğar.


Sözgelimi ideal benliğiniz İngilizceyi kullanarak "bardan hatun kaldırabiliyorsa." öncelikle "small talk" denen havadan sudan konuşma kabiliyetinizin olması gerekiyor. "Small talk" yapabilmek için de "follow-up question", yani takip, devam sorusu sorabiliyor olmanız gerekiyor.


Hedeflerinizin ve yapmanız gerekenlerin belirli olması, size ciddi bir motivasyon kaynağı sağlayacaktır. Ben beraber çalıştığım kişilere bu egzersizi yaptırıyorum ve hem ders işleme sürecini, hem de motivasyon sağlama sürecini nasıl yöneteceğimiz konusunda fikir sahibi oluyorum.



## 5. Sonuç


Ülkede ne oluyor, biz ne yapabiliriz konuştuk. Elimizde olmayan sebeplere üzülmek ya da bu sebepler yüzünden çaresiz hissetmek doğal ama faydasız. Elimizden gelenin en iyisini yapmamız ve belirlediğimiz ideale ulaşmaya çalışmamız gerekiyor.


"İngilizce hocam çok kötü", "sınavlar kötü", "Türkiye'de nerede konuşacağız." gibi yapay engeller ideallerimizin önüne geçmemeli. Kendimden örnek vereyim, benim lisede İngilizce hocam yoktu, İngilizce derslerine tarih hocası girerdi. Dershanede de eşit ağırlık bölümündeydim, İngilizce üstünkörü işlenirdi. Şimdi ana dili İngilizce olan velilerim ya da konuşma becerisi yüksek olan öğrencilerim "Türk müsünüz?" diye soruyor ve genelde İngilizceyi nerede öğrendiğimi soruyorlar. Türkiye diyorum :)


Eğer motivasyon ve hedeflerinizi iyi yönetebilirseniz, İngilizce öğrenirken aynı zamanda dili fayda sağlamak için kullanırsanız ideallerinize ulaşmanız çok da zor değil.


Vaktiniz için teşekkür ederim, sorunlarınızı info@berkaysenkazan.com adresine mail atarak ya da websitemde bulunan iletişim formunu doldurarak bana iletebilirsiniz. Yorum kısmını söylemiyorum tabii.


Esenlikler.
































 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Bireysel Genel İngilizce Dersleri

Çevrimiçi özel dersler, istediğiniz yerden, istediğiniz zamanlarda İngilizce eğitiminize devam etmenizi sağlar. Eğitimi verimli ve aktif...

 
 
 

Comments


Berkay Şenkazan

ben

İngilizce ve yaratıcı yazılım eğitmeni. Uzaktan eğitim teknolojileri ve uzaktan eğitim uygulamaları üzerine çalışıyor. Öğrenciler ve öğretmenler için eğitimin ulaşılabilir, konforlu ve etkili olmasını sağlıyor. 

iletişim

e-posta: info@berkaysenkazan.com

veya iletişime geçmek için buradaki formu doldurabilirsiniz .

 

bottom of page